Doktorlara şiddet en büyük cahilliktir
14 yaşındaydım, sıcak bir yaz günü. Kırda yakalamak istediğim bir yılan elimden sokunca ayakkabı bağcığımla kolumu bilekten bağlamış, en yakını kendi köyümüz sağlık ocağına başvurmuştum. O sıra köyümüzde sağlık ocağında bir doktor, iki hemşire ile ebe, sağlık teknisyeni bulunurdu. Ve bazı acil durumlar için ilaçlar… Doktor, sağlık ocağında bulunan tek panzehir şişesinin tıpacını bir türlü açamıyordu. Tabi şimdiki gibi hemen 112’yi aramak, ambulansın derhal telefon konumuna göre yola çıkması, hastayı acil sirenler eşliğinde daha teşekkülü bir sağlık merkezine yetiştirmesi yoktu. Varsa yoksa günün şartlarına bağlı, eldeki imkanlarla müdahale yapıldığı zamanlardı.
Kolumu bilekten bağladığım için sağlık ocağına varıncaya kadar zehir kan teması başlamış olmalıydıki kolum dirseğime kadar morarmaya başladı.
Genç bir pratisyen olan doktor, tıpacı açmak için her türlü yöntemi deniyordu. Açamadığı için çıldıracak gibi olmuştu. Hemşirelere bir şeyler yapmalıyız diye sesleniyor, şişe kapağı açılmayınca yüzü terlemiş hareketleri ve ses tonu değişmişti. Yüzündeki o çaresizlik hali gözlerim önünde hiç bir zaman gitmez. Lakin bir türlü açılmıyordu kapak. Bende yarı baygın bir moda girmiştim. Geçen her saniye çok değerliydi artık. Gittikçe gözlerim saydamlaşıyor, sesler harici bir şey göremiyordum. Gitgide fenalaştım. En son çaresiz kalan doktor panzehir şişesini kırma fikri hatırladığım son şey. Hemşire ‘kırarsanız ilaç özelliğini kaybeder’ diyordu, dr. ‘Başka çarem yok. Görmüyor musun çocuk ölüyor!.’
Sonra doktor şişeyi uygun bir kaba kırıyor ve şırıngayla panzehiri ordan alıp bana zerk etmiş. Bir kaç gün içinde iyileşiverdim.
Doktorların insan hayatını kurtarmak için kendimden verdiğim benzer örneğin onlarcasını daha koyabilirime buraya. Malum hepinizin benzer yaşadıkları vardır mutlaka.
Hele de Anadolu’da kırsal bölgelerde doktorların kıymeti daha iyi bilinir. Çünkü doktorlara duyulan saygının nedeni işte en zor ve çaresiz zamanlarda her türlü zorluğu göze alarak insan yaşatma çabası altında yatar. Kim ne derse desin, doktorlar bu toplumun gözbebekleridir. Mihenk taşlarıdır. Her zaman da böyle kalacak.
Birde merhum Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu’da anmadan geçemeyeceğim. İstanbul ÇAPA hastanesi iç hastalıklar servisinde yatan hastamız için ne fedakarlıklar yaptığını anlatamam. Gerçek bir halk kahramanıydı. Hitabı, hastaya yaklaşımı ve de hasta yakınlarıyla olan ilişkileri hep üst seviyelerdeydi. Bu özelikleri herkesçe olsa gerek öldüğünde tüm Türkiye üzüldü. Pandemi’de kaybettiğimiz ilk doktorlarımız arasında aldı yerini. Mekanı cennet/toprağı bol olsun.
Hal böyle iken son zamanlarda hastanelerde doktor başta olmak üzere sağlık personeline yapılan şiddet olaylarını bildiren haberleri çokça duyar olduk. Son yıllarda neden doktorlara karşı şiddet girişimlerinde çoğalma olduğunun nedenlerine girmek istemiyorum. Taktir edersinizki başka bir yazımızda bu konuyu detaylı şekilde ele alırız. En son Konya Şehir Hastanesi’nde kardiyoloji uzmanı Dr. Ekrem Karakaya bir hasta yakını tarafından alçakça şehit edilidi. Elindeki silahı ateşleyen hasta yakını Hacı Mehmet Akçay adlı kişi Dr. Ekrem Karakaya’yı başından vurmuş, daha sonra intihar ederek kendi yaşamına da son vermişti Tüm sağlık çalışanları ila ülkemiz vatandaşları bu trajik olay karşısında tek vücut oldu.
Ülke genelinde sağlık personeli ise iki gün işi bırakarak tepkisini gösterdi.
Görevi başında gencecik bir doktorun silahla vurularak öldürülmesini en başta insan olarak nefretle kınadığımı belirtmek istiyorum. Doktorlarda hak ediyor diyenleri de toplumun vicdanına havale ediyorum. Asla kabul edilir bir yanı yok. Kimse doktorluk mesleğini icra ederken öldürülmeyi hak edecek bir şeyi yapacağını zannetmiyorum. Hepimiz çok üzüldük. Sosyal medyada onlarca #hastag açıldı, binlerce yorum paylaşım başta olmak üzere günlerce bu konu gündemin ilk sıralarda aldı yerini.
Fakat ben doktorların şiddette maruz kalmasının en üst perdeden tartışıldığı süre boyunca takıldığım iki başlık var oldu…
Biri: Yine Konya’da bir imam, hayatını kaybeden kardiyoloji uzmanının doktor arkadaşları için toplanan ve tepki gösteren doktorlarla sağlık personeli için “sen olsan öldürmez misin?” diye vaaz vermesine… İmam da olsa bu açık ve net bir şekilde provakasyondur, pervasızlıktır, ahlak dışıdır, etik değildir. Çünkü böyle bir yorum yapılamaz. Hele bir imam hiç yapamaz. Bu nasıl bir imam, nasıl imam olmuş, imamlar böyle mi olur? Sorularını sıralayabiliriz peş peşe. İmam efendi hiç yüzü kızarmadan söyleyeceğini söyledi. Diyanet İşleri Başkanlığından ses yok. Valilik soruşturma başlatmış ama sanırım en yakın zamanda makam derecesi müftülüğe yükselir.
Türkiye’de bazı işler böyle oluyor çünkü!
İkincisi ise: Görevi başında katledilen doktor Ekrem Karakaya için eylem yapan sağlıkçılara; “polis, asker görevi başında hayatını kaybettiğinde onlarda eylem yapıyorlar mı?” şeklinde bir ithamla karşılık verilmiş olması… Bir kesim doktorların gösteri yapmalarını böyle bir söylemle püskürtülmeye çalışılması tuhaf bir yaklaşım şekli. Polis, asker ve diğer kolluk kuvvetleri yurt dışı, yurt içi askeri organizasyonlarda veya terörle bire bir çatışmada şehit düşüyor. Ama bir arkadaşımız öldü diye devreleri, arkadaşları çıkıp gösteri yapmıyorda doktorlar neden yapıyor?
Çok ilginç diyebileceğimiz bu kıyaslama özelikle sağlıkçılarımızın görevi başında öldürülmesi meselesini savunma haklarını rencide ettiğini düşünüyorum.
Lütfen biraz aklımızı başımıza toplayalım. Bu iki ayrı birim hakkında nasıl böyle bir kıyaslamaya gidilir anlamak çok zor? Ayık olalım lütfen. Biri tamamen insan hayatını kurtarmak, hasta tedavi etmek, hastane ortamından çıkmayan, 7/24 hasta başında, hastaya uygun ilaç belirlemek, insan sağlığı gibi hassas bir alanda rol alıyor olması. Diğeri; asker yada polis tamamen savaş üzerine eğitim almış, psikolojisi buna göre hazırlanmış, bir savaşı ustalıkla sürdürebilecek teçhizat, mühimat ve silah taşıma, kullanma yetkisi bulunan branşında uzmanlaşmış çok farklı kulvarlardan söz ediyoruz.
Doktorlar bir insanı hayata bağlamak üzere, steril araç gereçler kullanmak, ameliyathanelerde saatlerce en titiz cerrahi operasyonlarını gerçekleştiriyor.
Asker, polis elinde bir silah var, kendini koruyacak teknolojik destekli teçhizatı kullanıyor. Aldığı eğitim bu yönde. Birlik olarak hareket ediyorlar. Elbette polis yada askerlerimizin şehit düşmesinden yana değiliz ama koşullar ve imkanlar çok farklı halde belirlenmiş.
Birebir görüştüğüm doktor arkadaşlarımdan biri ruhsatlı silah almak için başvuruda bulunduğunu söyledi. Başka biri her an bir şiddet olayı ile karşılaşacağına vurgu yaparak bazen akşamları çoluk çocuğumuzu görüp görmeyeceğimiz konusu hiç aklımızdan çıkmıyor dedi.
Hasta başında bazen elimde bir kalem harici hiç bir materyal bulunmuyor. Bir hasta veya hasta yakını istese şiddet uygulayacak açık hedef durumundayız diyende.
Başka bir doktor 7 saat ameliyatında kaldığım çocuğun babası gözüme bir yumruk vurdu, günlerce morarmış gözümle çocuğuna baktım.
Yani, ne zorluklar altında okumuş doktor olmuş bu ülkenin çocuklarını bu kadar kolay kolay harcamaya gönlümüz el vermemeli. Onlar hastanelerde insan sağlığını yönetiyor. İşleri gerçekten zor. Elbette sorunları, eksiklikleri, çoğu zaman istediğimiz ölçüde bize ayıracak zamanları olmayabiliyor. Sonuçta onlarda insan. Yada nöbetçidir, bir ameliyata girecek, bakması gereken onlarca hastası vardır. Dakikalarca bize biat eder şeklinde anlatmasını beklemek şımarıklığından da vazgeçelim.
Doktorlara şiddet uygulamakla, darp, canına kastetmekle bir şeyleri değiştiremeyiz. Kaldıki bir ülkede bir doktor kolay kolay yetişmiyor. Gecesi gündüz demiyeceğim hayatı boyunca bu insanlar ders çalışıyor. Zor ve çok yoğun bilgi, defalarca tekrarlanan araştırmalar, çok ciddi yatırımlar sonucu doktorluk ünvanı hak ediliyor. Sonra bir ruh hastası çıkacak ve onca emeği, birikimi, bilgi ve tecrübesini insanlık adına kullanmasına izin vermeden, bir çırpıda müdahale ederek yok edecek, öyle mi?
Ufak çaplı sıkıntılar hayatın her alanında meydana gelmesi olası bir durum. Rutin işlerde elbette eksiklikler yaşanması normal. Gerçek hayatı dizilerle karıştıran bir toplum olduğumuzda gerçek. Derhal mafyatik bir çıkış sergilemek, şiddette başvurmak çok ciddi sosyolojik çöküntülü ve trajik sonuçlar doğurabiliyor. Biraz sağ duyulu, sakin, aklı selim şekilde hareket etmemiz gerektiğini bilmeliyiz. Malum devletimiz her doktor başına bir asker dikemeyeceği gibi her vatandaşında şiddet eğilimi göstermemesi polis asker, güvenlik kuralları ne yapsın. Önce toplum olarak kendimize çeki düzen verebilmeliyiz.
Yazımı şu verilerle bitirmek istiyorum. Beyaz Kod verilerine göre, Türkiye’de günde ortalama 80’den fazla sağlıkta şiddet vakası yaşanıyor. Türk Tabipleri Birliği’ne göre, hekimlerin yüzde 84’ü meslek hayatlarında en az bir kez fiziksel veya sözel şiddete uğrasa da sadece yarısı bildiriyor. Dolayısıyla gerçek oranların çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Toplum olarak delirdik son yıllarda, bari her türlü sağlık sorunlarımızla ilgilenen sağlıkçılarımızın bu kadar üzerine gitmeyelim. Bırakalım sadece görevlerini yapsın, olmaz mı?