AnalizGündemKöşe YazılarıMalatyaManşetSiyaset

NE KURBANI, MALATYA’YI KURBAN ETTİNİZ SİZ!

İçim dolu benim, yüreğim kanıyor. Söylenecek çok şeyim var. Haddi’mi de aşmak istemiyorum. 

480 küsür senedir bu topraklarda yaşadığımı bilmenizi isterim. Yavuz Sultan Selim’in Ridaniye savaşı dönüşünde Musul-Kerkük bölgesinden yaşayan (omeran) aşiretimiz Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın komutanı ve Danışmanı İdris’i Bitlisi telkiniyle Anadolu’ya getirdiği 13 aşiretten biriyiz. Önce Mardin Ömerli ile Urfa Viranşehir bölgesine yerleştirilmiş, bir müddet sonra bir kol bu tarafa gelip yerleşiyor. O gün bugündür buradayız. Atalarım, dedelerim, soyum sopum hep buradaydı. Malatya’da… 

Benim anlatamayacağım kadar sayısız anılarım var bu şehirde. Doğru, kimsenin adam yerine koymadığı Pütürge’nin bir köyünde yaşıyorum ama Malatya şehri de elbet benim kırmızı çizgimdir. 

Çünkü göğsümüzü gere gere “Malatya’lıyız” deriz biz. En kriminal özelliklerimizi sayar, “dünya kayısı menbası” olmak gururumuzla sonunu bağlarız. Gurbette, askerlik görevimizde, hatta yurt dışında şehrimizin hikayesini onurla taşıdık her zaman. Hüviyetinde “Malatya” yazan herkes aynı duyguları yaşadığı kuşkusuz. Araç plaka, telefon no ve dijital şifrelerinde “44” çılgınlığı bundan. 

Ağalar beyler sözlerim size, hepinize/sizlere diyorum. Siz yöneticilik sorumluluğunu üstlenmiş varyasyonlara… Tabiki Malatya zor bir süreçten geçiyor. Deprem buranın politik ve sosyolojik prestijini bir anda alaşağı etti. Üstelik bazı yöneticilerde süreci git gide zorlaştırdığı görülmekte. Ama şunu unutmayınki Malatya öyle sanıldığı kadar kolay bir lokma değil. Üç beş kişinin atını koşturacağı sahipsiz boş bir meydan hiç değil. Bedel Ödemiş büyüklerimiz, tarih serüveninde bir yerimiz var olmuş, bölgemizde ağırlığımız, gönüllerimize başkent yapmışız. Bizi halen Seyit Battal Gazi kadar yiğit olarak bilirler. Tılsımlıdır bu yerler. Başımız gözümüz üstünde yeri vardır. “Dünyanın en güzel ırkı” olan insanların yaşadığı kadim bir coğrafyadır. 

Fıratın nazlı sevgilisidir, Beydağı’ndan huzurla akan keven çiçekleri kokusudur, serin yalımlı bir akşamın tazeliğidir. Özal’ın yazdığı tek fakat kimsenin bilmediği-okumadığı  “Tarih ve Miras” kitabıdır. Battalgazi’inin keskin kılıcıdır. Kömürhan’a doğru esen uysal bir samyelidir. Dallarda sararmış kayısıların kızıl al ahengidir. Heybetli türküler söyleyen Arguvan’ın sazı sözüdür. Denişment beyin otağıdır.  

Temizdir, paktır, alnı açıktır. Geçmişinde zerre kadar leke yoktur. Bereketlidir. Ekmeği tatlıdır, suyu serindir. Yatağında uyuduk, sofrasına oturduk, kalemiyle yazdık, Aşık olduk, sevdik, hayaller kurduk. 

Öyleki ne suyu kaldı ne de şiirlere konu edinmiş değişik tonlarıyla yeşili artık. Resmen şehrin gelmişine geçmişine tecavüz edildi. Tuhaf absürt binalarla, rantla, geleceğine burun kıvırarak bitirdiler. El birliği yaptılar bunu. 

Şimdi herkes kara kara düşünüyor, nasıl üstesinden geleceğiz bu enkazın diye…

Ve hâlâ alınmayan önlemler, depremi basite indirgemek paradoksları. Malumunuz olduğu üzere ciddi bir deprem başımızdan geçti. Taktiri ilahi mi diyelim kader mi bilemiyorum. Oldu bir kere. Hepimiz az yada çok etkilendik bu depremden. Depremle birlikte asıl gerçek yüzü ortaya çıktı yöneticilerimizin. Meğer her şey laylaylom onların nezdinde. Yahu insanlar hınca hınç mağdur, bakıyoruz her şey süt liman onlar için. 

Deprem sürecinde Malatya halkı geneli olarak ilk kurban bayramını zaten yaşayamamıştı. İkinci bir kurban bayramı da geldi çattı… 20 ay geçmiş üzerinden, yine aynı keşmekeşlikler, lakırdılar, çözümü olmayan sorunlar, ziyaretler, uğurlamalar, çiçekler, böcekler, yığılganlıklar olduğu haliyle başımıza monoton bir durağanlıkla musallat edilmiş bekliyor öylece. 

Bakın, böyle yapmayın. Çocuklarımız var hepimizin , bizden sonra onlar yaşayacak buralarda. Selefimiz olarak onlar bayrağı devr alıp engiliklerine açılacakalar buramca. 

Çarpıcı hikayemizi basitleştirmeyin bu kadar. 80’li yılların hatta 70’li yılların Malatya’sı bile çok daha cazibeliydi. Belki fil dişi küllerinde kimse oturmuyordu ama bir samimiyet, öz değerlerine sahip çıkma imtiyazı vardı. 

Halen konteyner’da yaşayan 120 bin kadar insan nasıl bu bayramı geçirecek düşüneniz var mı gerçekten? Birde kira yardımlarını da bayram arafesinde arafta bıraktığınız gibi…Az samimi olalım lütfen! Mesela kurban kesebilecekler mi? Farzedelim üç beş bulup-buluşturup ortaklaşa bir hayvana girdiler, sahiden ya kurban kesmek bu insanlara düşer mi? Caiz mi, vacip midir? Dini olarak fetva vermek garabetine düşmek istemem fakat perişan haldeki halkımıza normal bir kurban bayramı geçireceklermiş gibi standart havayı reva görmek en büyük acımasızlık/haksızlık, hayasızlık sayılmaz mı? 

Tuzu kuru zatı alilerinize soruyorum: Bir eli yağda diğeri balda olan yöneticiliğe soyunmuş “yerel oligarklara” bu yazı! İliklerine kadar konfor hastalığına yakalanmış fakat geride kırgın-hasar almış bir kitleyi görmeyen, yok sayanlara bu sitemim. Bayram sabahı çoluk çocuğunuz ile lüks bir rezidansta kutlamalar yapacağınızdan şüphemiz yokken, kim bilir “bize kim bir lokma et getirir” diye yol gözleyenlere açıktan tarafım bu satırlar oranınca. Şöfürünüz lüks aracı kapıya çekince, bir konteynerde hangi aile hangi şartlarda bayramı geçirecek hesap edeniniz olacak mı? Eline geçirdikleri siyasi gücü kullanmaktan aciz burjuvalara…Bir ayağı Ankara’da diğeri Fahri Kayahan’da… Çöşnük-Akpınar-Melekbaba, Kernek’i üvey evlat görenlere… Pütürge, Doğanyol, Yazıhan, Kale ve diğer ilçelere yolu düşmeyen, düşse bile halka mesafeli a’politikler…

Mecliste Togo ıskarpine giymekten imtina edenler… Malatya sokaklarında çamura batarsa önemsemeyecekleri Konya yapımı üçüncü sınıf pabuçlarla gezenlere…

cağız, -ceğiz’le biten bulmaca oyununu başarıyla oynarken, en büyük traji “ağırladık, istişarede bulunduk, makamında ziyaret ettik” sözcüklerinde kendini tabu boyutunda tatmin edenlere…

Gerçekler ne yazık acıdır. Ve dostta acı konuşur her zaman. 

Biliyorum kurban bayramını tüm ihtişamıyla kutlayacaksınız. Eyvallah! Boğazınızdan o güzelim antrikotlar, büftekler, Arjantin soslu pirzolalar, etsoteler, pöçükler, İsrail menşeli içeceklerle lüks bir sofrada lıkır lıkır inecek midelerinize. 

Aslında şunu diyorum açıktan: Keseceğiniz hayvanları boş verin, yedikleriniz içtikleriniz de hadi sizin olsun. Koca şehri kurban ettiniz siz. Elinizde bıçak kestiniz gırtlağını. Keşke kurban edilseydi demek yetmez, mundar ettiniz resmen. Her şey çöp olmuş. Her taraf sefalet altında. Güzelim şehir atıl bir hale getirdiniz. Malatya denilen metropolü gözümüz önünde boğazlayıp canını aldınız, kesmeyen bir bıçakla kurban ettiniz şehrimizi. Ganimet çarkına çevirdiniz. İhale yuvası yaptınız. Bakıyoruz hiç umurunuzda bile değil. Ne ikbali-itibarı bıraktınız, ne sosyolojik yapısı, ne şehirsel kültürü, ne de hikayesi kaldı ardında. 

Zarzor tek yaptığımız iki camiyi birbirine bindirmek harici ne!? 

Yahu bu şehirle ilgili hiç bir anınız yok mu sizin? Çocuklarınıza “memleketim” deme ihtimalini neden bırakmak istemiyorsunuz? Veyahut bunca hengâmenin doğurduğu negatif sonuçlardan rahatsız olmuyor musunuz hiç? Hatay, Adıyaman, Maraş nerdeyse depremle alakalı algıları bile temizlemişken sizin halen “rezerv alanının” ne olduğunu anlatamamanız bir yerlerinizi gıdıklanıyor mu? Canınızı acıtmıyor mu? 

Siyasi diye geçinen bir avuç burjuva, sadece “biz” diyen? Her seçimde “bizden başka olmaz”lığı dayatıp duran, sanki gökten zembille inmişçesine kendini olağanca makbul gören, transegosu tavan yapmış bazı teorisel eror vermiş siyasetin son yorgun veliahtları… Şehrin boğazına bıçağı dayamış şah damarını yerinden çıkaran minnet otoriterleri… gerçekten memnun musunuz halimizden?

Hepinizin yüzünüze dümdük diyorum. 

Sami Er’e

Bülent Tüfekçi’ye

İhsan Koca’ya 

inanç Sıraç Ölmeztoprak’a

Abdurahman Babacan’a

Mehmet Fendoğlu’na

Veli Ağbaba’ya

Topunuza…

Bitiyor şehir, nüfus gidiyor, küçüldük, minnacık kaldık, kalanlar çaresiz, umutsuz herkes. Berhamal, yuvasız ve heyecansız. Yani diyorum işte, bunları her şeyi artık demek istiyorum. 

Bu vesile ile hepinizin janjanlı kurban bayramına “kendimce” protesto ediyorum. Kınıyorum. Protesto olarakra 2 aydan beri besleyip baktığım hayvanı kesmeme kararı aldım. Çünkü iyi değiliz. Kurban kesmek için iyi olmamız lazım. 

Vebali de sizin boynunuza. 

120 bin insanı bu yaz sıcağında konteynerler de heba ettiniz diye…

Şehrimiz adına yetkilerinizi kullanıp sahip çıkmadığınızdan…. 

Hiç bir şeyi umursamayıp kadınlar metinesinde boy vermeyi lütufmuş şeklinde pazarladığınız için. 

Bayram günü bana bunları yazdırdığınıza ithafen bana yazıklar olsun, sizleri de ayakta alkışlıyorum.  

Bıçak sizlerin elinizde maalesef, kesin bakalım kurban niyetine şehrimizi. Allah kabul eder mi etmez mi orasını bilemem. Mahşerde nasıl olsa öğreniriz . 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu