GenelGündemKöşe YazılarıMalatyaÖne ÇıkanlarSiyaset

VELİ AĞBABA-ÖZNUR ÇALIK

Seçimden beri siyasilerin jargonuyla sahadayım. İnsanlarla bire bir diyalog halindeydim. İkili ilişkilerim söylemesi ayıp iyidir. Gördüğüm şu: Malatya’da iki ismin ihmal edildiğini, kıymetinin yeni yeni anlaşıldığı, son bir kaç yıl içerisinde öne çıkmış iki ismin farklılığının anlaşılmaması kaynaklı duyulan pişmanlığa dair verileri ortaya çıkıyor. 

Veli Ağbaba ve Öznur Çalık’tan söz ediyorum. 

Elbette her iki isime karşı mesafeli olanlarınız, seveniniz-sevmeyeneniz, hicap duyanlarınız, açıkçası “yeniden mi veli Ağbaba-Öznur Çalık güzellemesi…” diyebilmeye müsait bir yazı bu. Hatta linç yemeyi dahi göze aldım. Hiç bir siyasi taraf göstermeksizin, şehrin menfaatlerine uygunlukta ve “doğruya doğru” diyerekten yazılarımı yazdığımı bilen bilir, sadece “sessiz çoğunluk” diye bir kitle var. Kimsenin görmediği, bilmediği, umrunda olmadığı, onların sesi olma gayretimizi bir daha buradan vurgu yapmak istiyorum. 

Doğrusu vatandaşın gündeminde bu iki ismin yerini sıkı sıkıya muhafaza etmesinin nedeni daha çok şehirde ki siyasilerin insiyatif kullanamaması, bir başı-boşluğun, yöneticilerin pasif ve yüzeysel duruşları , aksiyonerlikten uzak, güven vermeyen, birliktelik sağlayamama, şehirde bilimum ufak tefek tamirler harici etkili projeleri öne sürememeleri ile açıklanabilir ancak. 

Asrın felaketi” üzerinden nerdeyse 2 yıl dolmak üzere, bir “genel” bir de “yerel” seçimi geride bıraktık, farkında mısınız ortada halen ete kemiğe bütünmüş bir çalışma yok. 

Bu, şehrin kaderini elinde tutanların yada tutmaya cüret etmiş olanları başarısızlıkları veya liyakatakisizliklerinin açık şekilde dışa vurumu olsa gerek. 

Mevcut yöneticiler bir oyalama politikası içerisinde, daha yeni yeni bakan Murat Kurum’un gelmesi üzerine sanki değişime doğru evrildi bir şeyler. 

Örneğin bir caminin yerinin belirlenmesinin aylarca tartışma konusu yapılması gibi…

Malatya ise özünde duygusal bir şehir, genel hatlarıyla duygularımızla hareket ederiz biz. Selam verdiğimiz, gönül verdiğimizi, dost dediğimizi kendimiz gibi biliriz. Aslında insanlarımız bu duygusal yapısının faturasını ödüyor şimdilerde. 

Deprem felaketinin izleri hâlâ ortada. Enkaz altında binlerle tarif edilen sayıda insanlarımız kaldı. Binlerce hemşehrimiz hayatını kaybetti! Bu bir Avrupa ülkesinde olsaydı yer yerinden oynardı. Ne bir hesap veren oldu, ne bir istifa. İstifa, hesap vereni bırakın biri çıkıp bir özürdileme dahi çok gördü insanlarımıza. 

Ankara’da dayısı olmayan, siyasi gücü bulunmayan, batakta bir kaç gariban mütahite fatura kesildi, o kadar. 

Üstelik bakıyoruz halen aynı hatalar silsilesini yapılmaya devam ediliyor ısrarla. Bedel ödeyen olmayınca suç işlemeyi sürdürmek kolay nasıl olsa. Hasarlı binalar görmezden gelinerek, tamir gördükten sonra tekrar kiraya verilmesi mi dersiniz… Senin adamı benim adamın meselesi üzerinden bir çok bina hasarlıdan hasarsıza geçirilmesi mi? Kiraları şişirmek vs. 

Şehirde gözünün önünde gerçekleşen trajediyi görmelerine rağmen yine de görmezden geliniyor bir çok şey. 

Söyleyeceğimiz şu ki normal kabul edilen olaylar insanı daha da bencilleştiriyor!

İnsanlarımızın çıkıp enkazın sorumlularını sorgulaması yerine tekrar onları kurtarıcı olarak görmeye başlaması gafleti gibi mesela…

Halbuki en sevdiklerimizi bunlar yüzünden kaybetmiştik! Dediğim gibi biz rasyonel bir toplum değiliz, sadece duygusalız. O anlık duygularımızla hareket ediyoruz!

Bizi kurtarırsa yine bunlar kurtarır” diye düşündük!

Nitekim yanıldık, seçimler geldi geçti. Hepimiz dertlerimizle, acılarımızla, sıkıntılarımızla baş başa kaldık yine. Ne olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz, kimsenin zerre kadar hiç bir şeyden bilgi sahibi değil. Kapalı kapılar arkasında, başka şehirlerden, masa başlarında kaderimiz tahsis ediliyor. 

En başta şehirde ciddi bir koordinasyon sorunu var! Yok mu? Rezerv alanları hakkında kim ne biliyor, sorarım. Vatandaşı bırakın, yöneticiler de bilmiyor. Aslında hiç bir konuda gerekli bilgi sahibi değil kimse. Kimin ağzını açsan halinden şikayetçi. Köydeki de şehirdeki de…

Onbinlerce insanımız hala konteyner kentelerde yaşam mücadelesi gösteriyor. 21 metre kare alanda 8 kişilik bir ailenin yaşadığına tanıklık ettim. Ciddi sosyolojik ve psikolojik bir eşikteyiz. 

Şehrin haline bakın hele, 3 ayda bir Vali değişiyor. Dışardan baksa biri şöyle düşünür: “bu şehir ne biçim bir şehir, kimse buraya dayanmıyor. Herkesin ayağını kaydıran, herkesten şikayetçi olan, intibası olan bir şehir” olduğunu düşünür! Kendi evlatlarını yemiş bir şehir, hem burada haksız bir bakış açısı yok zaten. Eski İl Milli Eğitim müdürü Battal Kanbay akıllarda yerini korumaya devam ediyor, insanlarımız sorguluyor. Hala soru işaretlerine “neden?” diye cevaplar aranıyor. 

Kısacası tam bir kaos’un ortasındayız. Bir keşmekeşlik, bir başıbozukluk, beceriksizlik, düzensizlik şehrin kaderine musallat olmuş gidiyor. 

İşte böyle durumlarda insan kurtarıcı arıyor. ilk etapta Ankara’da sesimiz olan iki isim akla geliyor: Biri aktif siyasetin içinde olan Veli Ağbaba, diğeri aktif siyasetin dışında Öznur Çalık. 

Şimdiden tepki verir gibi olanlarınızın var olmasını saygıyla karşılarım. Nerden çıktı bunlar be Timur kardeş dediğinizi duyar gibiyim? Eyvallah.

Belediye başkanı Öznur hanım ya da Veli bey olsaydı nasıl olurdu sorusu tam bugün, burada sorulmalıdır bence. Cevaplar ise itina ile yerlerine yerleştirilip, değerlendirildiğinde asıl ne söylemeye çalıştığımız anlaşılacaktır. 

Veli Ağbaba, son zamanlarda Malatya’nın yetiştirdiği önemli bir siyasi aktör. Türkiye’de tanınmış bir siyasetçi. Malatyanın sesi adeta. 

Kariyerinin zirvesinde Büyükşehir adayı oldu, Biz Veli beyin partili kimliğini değil insanı tarafını bilir, severiz! Toplumun genlerinden iyi anlıyor. Hal hatır gönül izzet irfan iyi biliyor. Cami’de yapar kuran kursu’da… Burst’a verir. Bir elin verdiğini diğer el görmez onun kültüründe!

Deprem performansı ortada, Gezmedigi yer, dokunmadığı insan kaldığını zannetmiyorum. Buyuksehir adayı oldu çok az bir oyla kaybetti. Şimdiki atmosferi görünce “keşke kazansaydı” diyorum. 

Antepi Antep yapan nasıl Celal Doğan’sa Malatya’yı ayrı kulvara taşıyabilirdi. Veli beyde bir Celal Doğan profili vardı. Esnaflıktan gelme, şehir sanayisinin  önünü açar, şehir zincirlerini kurabilirdi. 

Şehrin belki de küçük bir dokunuşa ihtiyacı vardı. Belki de parçalar ilk kez Malatya’da birleşecekti. En azından hiç kimsenin adamı değildi. Hiçbir cemaatin emir eri degildi, Malatya’nın emir eriydi. Vizyon sahibiydi, zaten milletvekiliydi ve belediye başkanlığına ihtiyacı olmadığı halde yine de çıktı şehre bir algoritma katmaya çalıştı. Gerçeğini sorarsanız bizim ona ihtiyacımız vardı. 

Hem belediye çalışanlarına yeni bir nefes olurdu, ordaki liyakatli kişileri mutlaka değerlendiridi. Hem şehrin bu enkazını onun gibi güçlü bir karakter kaldırabilirdi. Bazen ayağımıza gelen şansı teperiz biz. Veli bey de böyle oldu! Malatya tabiriyle kesemizden gitti. 

Öznur hanım da hala güçlü bir siyasi figür. Hiç bir siyasi görevi olmadığı halde insanlar işi görülsün diye günde onlarca kişi kapısını çalıyor Çalık’ın. Devletin sevdiği bir isim! En azından tuttuğunu koparan bir yapısı vardı. Yaptığı işleri not eden ve takip eden biri. Siyasete başladığı günden beri tüm çalışmalarını notlar halinde tuttuğunu biliyoruz. Onlarca yüzlerce ajanda. En azından işini takip ediyordu. Muhataplarına “oldu mu olmadı mı?” şeklinde mutlaka bilgi veriyordu. 

Bu enkaza bakınca Öznur Çalık’ı ister istemez arıyor insan. Mevcutların politik öngörüleri ortada, bu değerlendirmeler altında zamanın da Çalık’a ne kadar haksızlık yaptığımızı düşünmeden edemiyorum. 

Hataları elbet olmuştur, zamanın da biz de çok eleştirdik. Ama gelin görün ki Öznur hanım bakan olması gerekiyor. Malatya uzun zamandır bir bakan bekliyordu zaten. Bu da Öznur hanım olmalı. Belediye başkanı olsaydı şehir daha hızlı toparlanırdı. Madem başkan olamadı o halde bakan olmalıdır. Tarafsız düşünmek lazım bazen. Çok deneyimli bir siyasetçi ve onun tecrübelerinden faydalanmak gerekiyor diye düşünenlerdenim. 

Veli bey ya da Öznur hanım başkan olsaydı bugün Yeni Malatyaspor 1.ligde tekrar oynar transfer yasağı kalkar ve bu şehrin tek sosyal etkinliği elimizden alınmazdı. Maalesef bu ayıp tüm Malatyalılara yetti ve yetecek. 

Buna benzer deha nice şey var…

Evlerimiz iş yerlerimiz rezerv alanı yüzünden elimizden alındı, kimseden “çıt” yok!

Takımımız elimizden alındı “çıt” yok!

Hayatlarımız, hayallerimiz, umutlarımız elimizden alındı “çıt” yok!…

şehir koreografisi sil baştan komple değişiyor yine “çıt” yok!

Ne olacağız belli değil. Şehir süratle göç veriyor. “Orta sınıf” diye bir şey kalmadı, kalktı gitti başka şehirlere. Kalifiye memur gitti. Başarılı Dr, hocalar gitti. Üniversite/lerimiz ayak altı oldu. Her şey fiyasko. Tam bir keşmekeşlik var ortada. 

İşte bu nedenle keşke Veli bey belediye başkanı, Öznur hanım da bakan olsaydı, O zaman bu şehir mutlaka şahlandırdı. Gelin görünki şimdi gırtlağımıza kadar umutsuzluğa batmış vaziyetteyiz. Ne gelen var, ne soran, ne de yaralarımıza dokunan. Var sa yoksa rant, ihale, altı boş söylemler, silik vaadlerle bu acı hikaye süslü gösterilmeye  çalışılıyor. 

Bu yılı turizm açısından kayıp yıl sayanlar çıkabilir; ancak bir haftalık Ege gezim, tam tersine, bizim insanımızın deniz sevgisinin bu yılla birlikte artmakta olduğunu bana gösterdi.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu