AktüelAnalizDünyaGenelGündemKöşe YazılarıKÜNYEMalatyaMedyaSiyaset

MALATYA’YI OKUYAMAMAK

Üzgünüm; hem toplum olarak, hem yönetici siyasi teba olarak yaşadığımız yerlerin kıymeti harbiyesini bilmiyoruz. Kent sosyolojisi, kırsal alanlar, yolları, diğer coğrafi şekiller hepsi bir bütün olarak söylemiyorum bunu, genel anlamda değer aidiyetlerini ortaya koyacak öznel yapısını oluşturan kimliğinin başlıklarına ulaşamıyoruz. 

İdeolojisinden, siyasi anlayışından farklı cinsiyet temelli haklarından, reaksiyonlarından, ticaret modelinden, insanların sosyal eşitsizlik  kavramlarını içeren motivasyonlardan hepsinin altını çizmek istiyorum bu minvalde. 

Malatya’da şöyle bir kanı var. Bir işte çalışırsın, bir miktar para kazanırsın, kendi çapında yatırımlar yaparsın (ev araba almak gibi…) Bir düzenin olur, eş dost akrabalar ile geçinip gidersin tabiri caizse. 

Aynı şey yönetici teba siyasiler içinde geçerli. Vekil olursun, arada sokağa çıkarsın (gerçi şimdikiler onu da yapmıyor…) Kantin, otopark ihaleleri alırsın. Bazen gündeme dair çıkıp kamuoyuna formalite bir açıklama yaparsan, sosyal medyada X kişi ziyaretime geldi, şu konu hakkında istişarelerden bulunduk, falan aileyi-iş yerine ziyaretler gerçekleştirdik formasyonunda süreç tamamlanır. 

Oysa geriye dönüp baktığımızda şehrin kurulduğu yaklaşık 300 yıllık süreden bugüne değin uzanan tarihsel bir formu var. İnsan hak ve özgürlüklerinin dayandığı asıl yön-kaynaklar var. Toplumsal beklentilerin meydana getirdiği yaşam ibareleri var. Ve zamanla sistematik şekilde oluşagelen diğer sosyal iklime dair yapısını betimleyen çok hassas ama bilinmeyen özel özelikleri, değerleri var. Sanırım tümden bunları göz ardı ediyoruz hep. 

Hele de son yıllarda ucuz, düşük çaplı siyasete maruz kalan şehir ve toplumun yaşam akışı kapsamlı bir dejenerasyonla karşı karşıya kaldı. (Son 20 yıl)!

Bunun yanında bölgesel kodlarımız, zaman içerisinde kendiliğinden gelişmiş dinamiklerimizi görmüyoruz denilebilir mi? Genel yapısıyla toplumu bilmeyen, şehrin ana kriterlerini önemsemeyen, felsefesini öğrenmeyen, kültürünü ciddiye almayan siyasetçilerimiz var olmasına nasıl bir isim koymalıyız?

Onca kadim hikayemize rağmen hep ve daima şehrin kimliğinin içini boşaltmaya yönelik üç beş kuruş para, bir kaç ihale, rant olarak görme eğilimi kadar korkunç absürtlükte ne olabilir: Tüm bu süreci analiz etmek gerek miyormu? 

Sorarım; dünyanın en bol suyuna, dünyanın en kaliteli endüstriyel ürününe, dünyanın en bereketli nehrine, dünyanın en değerli toprağına, hatta dünyanın en güzel ırkı insanlarına sahip bir şehir entiljansı nasıl olurda bu kadar karmaşık ve de stabil olamayan türlü şaibelerle dolu dönemlerin, (ki yönetim silsilelerine bağlı…) elinde sıkışıp kalır? Siyaset dışında sosyoekonomik, kültürel, psikolojik gibi önemine binaen gittikçe eş zamanlı olarak deforme  edilen bu özeliklerine neden kimse müdahale etmiyor? 

Mesela: siyaseti besleyen ana metaforlar, temel konsensüsler, gerekli uyumu belirleyen mekanizmalar arasında Malatya’nın duygusal kayıpları tez elden yeni ve geçişken olmayan telafisi mümkün olmayacak handikapa dönüşmüş vaziyette. Ya da daha mı ötesi, acı, imkansız ve de umutsuz gerekçelerimi?

Mesela: siyasilerin aynı partiden oldukları halde  kendi aralarında kutuplaşması, parçalara bölünmesi, hatta kavga etmesi, çekişmeler yaşanması gibi kabul edilemez olunan bir sahada, siyaset dünyasında otorite vardır diyebilir miyiz? 

Halbuki çok kıymetli bir ambiansı bulunan Malatya kadar bol toleranslı bir şehir ne hale geldi. Çünkü ana doktrinlerini okuyamadık. Dün ile bugün arasında bir denge kuramadık. Atalarımızdan kalan saygı, sevgi, dürüstlük gibi bize gerekli bir mirasa sahip çıkamadık. Yeni bir tez ortaya koyamadığımız gibi eskilerin yaptıklarını da paramparça ettik. Maalesef hiçbir konuyu/olayı, farklı yönleriyle ele alıp,nitelikli şekilde değerlendiremedik. Tek yaptığımız, oburca tüketmek! Kavga etmek, yemek talan etmek. 

Maalesef

İşte Malatya’nın bugün geldiği nokta, içinde bulunduğu çıkmazları, kaybettiği dün ile umutsuz baktığımız yarınları; toplumsal diyalogsuzlukla-yöneticilerin istikrarsızlığı, menfaat çıkar aç gözlülüğü savaşları, şehrin duygusallığını görememekle başladı. Tüm bu yok edici şıkları, sebepleri bu bağlamda tartışmak gerek. Öyle de kimle, ne zaman, nasıl o da ayrı başka büyük bir sorumuz. 

Malatya şehrinin artık eski şöhretli günlerine kavuşması yukarıda saydıklarımız nedenlerden ötürü imkansız görünüyor. Binalar, işyerleri, kağıt üzerinde çizilmiş sembolik bir çarşı yapılsa bile, kamusal alanda bölgede güçlü avantajlı bir şehir olma imtiyazını bir daha elde edemeyecek. Doğunun Paris’i olma iddiasında istekli olmayacak bir daha. Geleneksel, toplumsal tavrını iddia ederken üzerine bulaşmış şüphelerden arınamayacak ne yazık. Siyasetin topluma biçtiği rol’ün eksikliklerinden ötürü toplumla siyaset sürekli bir mesafe dahlinde duracaklar. 

Her şey eksilecek, tükenecek yani… 

Bir politikacı tüm bunları düşünmediği gibi, umrunda da değil. Bir yönetici toplumsal isteklere oranla daha fazla çaba sarf etmiyor. Gazeteci, yazar, kanaat önderi, STK bu gerçekleri haykırmak için üzerine düşeni yapmıyor. Bir vatandaş kırmızı çizgilerini ortaya koymuyor. Toplumsal haklar hâlâ yaralı… Şehrin siyasi ve sosyal yapısını oluşturan unsurların kalıpları bir türlü aşıldığını söylememiz mümkün değil çünkü.

O yüzden geleceğe yönelik hayallerimiz hepsi yarım yamalak. Malatya ile ilgili çok az umutlu gerekçeler sıralayabiliyoruz. Malatya’nın depremde yıkılması yıkılmaması konusu değil. Daha ciddi, vahim bir sosyal+yönetim+geleneksel erezyonla karşı karşıyayız. 

Bu yazının konusu; Malatya gibi doğunun en namlı şanlı, istikrarlı şehrinin siyasal temsillerin elinde heba edilirken; halkın sorgulamamaya entegreli gelişen tabloya bağlı olarak önündeki toplumsal çöküş  termolojisine dikkat çekmek istedim. Çünkü Malatya bizim şehriniz, bizim geleceğimiz. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu