Köşe Yazıları

BİTMEYEN ‘MÜLAKAT’ KAVGALARI…

Mülakat, konunun uzmanları ile adayın atanacağı/alınacağı iş pozisyonuna uygunluğunun değerlendirilmesi amacıyla yapılan iş öncesi bir tür yüz yüze görüşmedir.

Bunun neresi yanlış?

Aksine, bazı istisnalar da olsa, tarihi ve evrensel referanslar teyit eder ki, kitabın ortasından doğrudur mülakat uygulaması.

Bütün modern devletlerde, medeni toplumlarda mülakat kurumu vardır, ama bu sisteme itiraz ve isyan yoktur.

Şahsen, mülakata karşı olmadığım gibi, aksine, mülakatın toplumsal ve kurumsal düzenin bir gereği ve doğru seçimlerin en iyi, en etkili yöntemi olduğuna inamıyorum.

Ancak, ahlâk ve adâlet ölçülerine bila istisna riayet etmek ve haksızlık yapmamak kayd-u şartıyla.

Yâni, bizde ki haklı itiraz ve isyan, kamu atamalarında bu ilkeyle ve nitelikle bir mülakat kurumunun çalıştırılmadığınadır.

PEKİ, SORUN NE?

Sorun, siyâsetin giderek derinleşen, çirkinleşen, yaygınlaşan ve müzmin bir hastalığa dönüşen samimiyetsizliği ve güvensizliğidir.

Samimiyetin, ahlâkı, adâleti, yöntemi, dili ve edebi olur, ama dini, mezhebi, meşrebi, cinsiyeti ve zürriyeti olmaz.

Akıl, idrak ve vicdan sahibi liderlerin, siyâsi hesaplarla ve hezeyanlarla dolduruşa gelip, “Mülakatları kaldıracağız.” beyan ve vaatleri cahillik değilse, riyakârlıktır, ‘Donkişot’luktur.

Ya, savunduğunuzun arkasında duracak ve hakkını verecekseniz, ya da söz verip madara olmayacaksınız.

Ya da, kayıtsız şartsız “mülâkatlar kaldırılsın.” beyanları veya, “Mülatları kaldıracağım.” vaatleri, akıllı, basiretli, realist ve samimi siyasetçilerin işi olmasa gerektir.

Siyâsette, neye mal olursa olsun semimiyet ve emniyet merkezli, basiretli ve dirayetli insanların varlığına ihtiyaç vardır.

Bunun içinde, asıl ihtiyaç Türk siyasetinin marka bir değer kazanmasıdır.

Abdulkadir TÜRK

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu