Köşe Yazıları

J.PERKİNS’İN KİTABI ve HOROZ-TİLKİ HİKAYESİ

J.Perkins’in “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” adlı kitabı, içeriden bir sesin ABD’nin küresel imparatorluğunu inşa ederken hangi araçları ve güçleri ne şekilde kullandığını göstermesi bakımından ilginç ve önemli bir kitaptır… Perkins bu kitapta;şirketler, bankalar ve Birleşik Devletler Hükümeti’nden oluşan bir kabal adına Üçüncü Dünya ülkelerinin ekonomik sömürgeleştirilmesi sürecinde nasıl rol oynadığını anlatmaktadır.

Bir bakıma Amerikan emperyalizminin arka planı anlatılıyorkitapta…

Perkins kitabında işinin iki temel amacından bahsediyor. “Birincisi, parayı devasa mühendislik ve inşaat projeleri aracılığı ile MAİN (Şirket) ve diğer Amerikan şirketlerine geri döndürecek büyük uluslararası kredilerin alınmasına bahane yaratacaktım. İkincisi, bu kredileri alan ülkeleri iflas ettirmek için uğraşacak,  böylece sonsuza kadar borçlu kalıp askeri üsler, BM oyları veya petrol ve diğer doğal kaynaklara erişim gibi ihtiyaçlar ortaya çıktığında kolay hedef olmalarını sağlayacaktım.” (s.40)

Kitabı okurken ister istemez Bakanlıkta (MEB) çalıştığım yıllara gittim. Geriye dönüp baktığımda; Perkins’in kitabında anlattıkları ile bire bir örtüşen uygulamaları bizzat yaşadım.  Bütün taşlar yerli yerine oturuyor. 

Nasıl mı? Bakın anlatayım.

1990’lı yılların ortaları… Bakanlıkta, “Milli Eğitimi Geliştirme Projesi” adında, Dünya Bankasınca sağlanan kredi ile bir proje yürütülüyor. 

Projenin hedefleri: 

1. İlk ve orta öğretimde kaliteyi artırmak.

2. Öğretmen eğitiminde kaliteyi ve geçerliliği artırmak.

3. Bakanlığın yönetim kapasitesini ve işletmecilik beceri ve uygulamalarını geliştirmek. 

Yönetici konumda olduğum için ben 3. hedefin içinde yer alıyordum. Bu kapsamda Bakanlık personeli olarak kalabalık bir grupla ABD’ye gittik. 

Grup ABD’nin değişik eyaletlerindeki üniversitelere taksim edilmiş… Biz 15-20 kişi, 4,5-12 ay arasında değişen sürelerle Arizona Devlet Üniversitesine gittik… 

Meğer Dünya Bankası yukarıdaki hedeflerle ilgili çalışmalara müşavir firma/kurum olarak ABD’nin üniversitelerini tayin etmiş… Üniversitelerin bazı öğretim üyeleri proje danışmanıolarak görevlendirilmiş. Müşavirlik/Danışmanlık ücretleri projenin bütçesinden Türkiye borçlandırılarak ödeniyor.

Nasıl ama? 

Gerekçe güzel ortaya konmuş, müşavir firma/kurum/danışmanlarda belirlenmiş ve Dünya Bankasından ayarlanan kredi Türkiye’ye gelmeden doğrudan ABD üniversitelerine kaynak olarak aktarılıyor… Aynen Perkins’in kitabında bahsettiği gibi… Türkiye borçlanıyor. Güya iş Türkiye’de yapılıyor ama para ABD üniversitelerine kaynak olarak aktarılıyor… 

1990’lı yıllar böyleydi de 2014/2016 yıllarında uygulanan AB projeleri farklı mıydı? Hayır… Bu yıllarda, AB ve DışilişkilerGenel Müdürlüğünde Daire Başkanı olarak görevdeyken Bakanlık genelinde bir furya başlatılmıştı… Her genel müdürlük personeli 25/30 kişilik gruplar halinde bir hafta süre ile hizmetiçieğitim amacıyla Ankara’dan Muğla’ya, Antalya’ya “Beş Yıldızlı Zincir Otellere” taşınmıştı. Yine paralar proje bütçesindenuluslararası firmalara akıtılıyordu… Yani ileriye dönük ülkenin borçlandırılması adına personel için Lale Devri yaşanıyordu… Ne günler…

Ve bugün geldiğimiz noktada ülkemizin dış borcu 500 milyar dolara dayanmıştır.

Bu uygulamalar Perkins’in deyimi ile bizim gibi kalkınmakta olan ülkeleri, nesiller boyu ödenecek borç batağına sürüklemenin yolu-yolları…

Bu satırları yazarken ABD’de bir askeri okulda ders olarak anlatılan o meşhur Horoz ve Tilki Hikayesi geldi aklıma…

Hikaye Şöyle:

“Dershanede hocayı beklerken ışıklar kapanmış ve bir çizgi film gösterilmeye başlanmış. Filmin adı ” Küçük Tavuk “.

Bir kümes var. Kümeste bir çok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunuyor. Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor. Yaşlı horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları dışarı bırakmıyor. 

Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçükler. Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.

Kümese giremeyen tilki bunun üzerine kümesin tellerinde küçük bir delik açarak küçük ve genç bir horoza sesleniyor ve ona biraz mısır veriyor. Mısırı yiyen küçük ve genç horoz her gün gelip tilkiden mısır alıyor.

Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor. Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü kırılıyor. Horozun etrafındaki tavuklar azalmaya başlıyor. Tavuklar artık popüler olan genç ve irileşen horozun etrafında toplanıyor. 

Bu aşamada tilki kümesin kapısının önüne mısır bırakıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor. Kapıyı açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar ve kafalarını dışarı uzatıp yemlenip hemen geri çekiyorlar. Bir süre böyle devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Kümesteki tavuklar rahatlıyor. Korkuları azalıyor. 

Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar. Kümesteki her tavuk semiriyor. 

Tilki bir süre sonra gece kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor. Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar. Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor.”

Çizgi film burada bitiyor. Işıklar yanıyor. Ve dersin hocası kürsüye çıkarak, “İşte Üçüncü Dünya ülkeleri böyle yönetilir” diyerek derse başlıyor…

Ne dersiniz?

Hikayedeki kahramanlar size de tanıdık geliyor mu?

Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, sağlık ve huzurla nice bayramlar diliyorum…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu