MEB'den Kayseri'de 'mesleki ve teknik' toplantı MEB'den Kayseri'de 'mesleki ve teknik' toplantı

Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, toplumun bilincinin arttırılması gerektiğini belirterek, "Afet eğitiminin verilmesi, sosyal dayanışma ağlarının oluşturulması gerekiyor" dedi.İSTANBUL (İGFA) - Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, 6 Şubat depremlerinin yıldönümü dolayısıyla depremlerin sosyolojik etkilerini değerlendirdi.

Deprem sonrasında toplumsal dayanışmanın ülkede ne kadar güçlü olduğunun bir kez daha görüldüğünü kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, sosyal bağların kuvvetli olması sayesinde, halkın kısa sürede örgütlenerek deprem bölgelerine hızla yardım ettiğini gözlemlediklerini ve bu açıdan sevindirici olduğunu ifade ederek, "Ancak tabii afetler sonrasında toplumlarda görülen birtakım sorunlar da ortaya çıkıyor ya da var olan sorunlar daha da ön plana çıkabiliyor. Göç, işsizlik, bazı sosyal eşitsizliklerin ortaya çıkmış olması gibi… Ama burada esas önemli olan nokta şu: Birtakım toplumlar daha kırılgandır. Bu felaketler başlarına geldiği zaman dağılırlar, giderler ama kimi toplumlar ise birbirlerine bağlılıkları daha güçlüyse felaketler o kırılganlığı tam tersine çevirir, bağlar arasını güçlendirir. Bizde bu bağların daha güçlü olduğunu açıkçası gördük. Hiç mi sorunlar olmadı? Elbette ki sorunlar oldu. Ama işte toplumsal dayanıklılık dediğimiz konu var. Bunun güçlü olduğuna ama bunun daha da güçlendirilebileceğini bu deprem, bu felaket bize gösterdi.” diye konuştu.

BİZ BİR DEPREM ÜLKESİNDEYİZ, HAZIRLIKLI OLMALIYIZ!

Bireysel ve toplumsal olarak yapılması gereken hazırlıklara da işaret eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, toplumun bilincinin arttırılması gerektiğini söyledi.

Afet eğitiminin verilmesi, sosyal dayanışma ağlarının oluşturulması gerektiğini belirterek, "Toplumsal farkındalık kampanyaları yapılmalı. Burada hem kamunun hem sivil toplum kuruluşlarının oynayacağı roller kilit rolde. Özellikle, ilkokul çağlarından itibaren çocuklar bu bilinçle yetiştirilmeli. Biz bir deprem ülkesindeyiz. Bu felaketi ülkemizin maalesef birçok yerlerinde bugün yaşamasak yarın tekrar yaşayacağız. Bütün bilim insanları, bilim bunu gösteriyor. Demek ki biz buna hazırlıklı olursak yaralarımız, alacağımız acılar bu kadar büyük olmayacak. Bu iki türlü. Bir; deprem vurduğu anda evet birtakım zararlar olacak. Belki binalar zarar görecek, insani kayıp yaşayacağız. Ama bunları minimuma indirmek mümkün. İkincisi bu yaralardan sonra hızlı bir şekilde toplanmak önemli. İşte toplumsal dayanıklılık derken bunu dile getirmek istiyorum. Dayanıklı olmalıyız. Krizler insanları kırar, toplumları kırar, bir yaradır, bir travmadır. Ama bundan hızlı şekilde çıkabilmek de önemli bir beceridir, yetenektir. Bunun için de afet öncesi bireysel hazırlıkların yapılması çok önemli. Kişi olarak kendi güvenliğimizi, ailemiz için güvenlikleri almalıyız. Deprem hazırlıklarımızı yapmalıyız. Hatta ilk 72 saatin uzmanlar çok önemli olduğunu söylüyorlar. Yani herhangi bir devlet ya da sivil toplum yardım olmadan ilk 72 saati geçirecek hazırlığımızı hepimiz yapmalıyız. Ama onun ötesinde o 72 saatten sonra da işin içine toplumsal hazırlıklar giriyor. Toplumun üyelerinin bilinçlendirilmesi, altyapı projelerinin gerçekleştirilmesi, afet plan ve yönetimin yapılması ama aynı zamanda da bunun tatbik edilmesi için de insanların bilgilendirilmesi, her an hazırlıkların yapılması çok önemli" diye konuştu.

Bu tür afetlerden sonra yaşananlara da dikkat çeken Prof. Dr. Barış Erdoğan, "Sadece bıraktığınız bir ev değil, aslında yıllarca kuşaklar boyu yarattığınız, size miras kalan bir kültürel yapıyı, dayanışma ağlarını bırakıyorsunuz. Bu insanlar üzerinde büyük bir tahribat yaratıyor ve bundan da en fazla yaşı daha büyük olanlar etkileniyor. Gençler gittikleri yerlere çok daha kolay uyum sağlayabiliyorlar. Bazen kurumlara karşı güven kaybı ortaya çıkabiliyor. Bu önemli bir sorun çünkü birbirimize güvenmek zorundayız. Diğer taraftan göç ya da kayıplarla beraber ekonomik sorunlar, işsizliğin ortaya çıkması gibi sorunlar var. Bunlar belki kısa ve orta vadede çözülebilecek sorunlar. Ama tabii ki bu depremler aynı zamanda kolektif hafızaya da kazınıyor. Bir kolektif korku da zaman içinde yaratabiliyor. Uzun vadede toplumun bir kısmında sürekli bir kaygı halinin oluşmasına neden olabilir. Bu nedenle de bu kaygıya karşı, nasıl bireysel terapiler var, bir çeşit toplumsal terapilerle bunun çözülmesi gerekiyor. Eğer biz hazırlıklı olursak o zaman bu kolektif korku zaman içinde azalabilir" diye konuştu.

Kaynak: igf